LOBİCİLİK BÖYLE OLUR
Ertanc Hidayettin
Geçtiğimiz Pazartesi akşamı, 29 Nisan tarihinde
katıldığım bir etkinlik, bir evvelki köşe yazımda bahsettiğim konuların devamı
niteliğindeydi. Yani biz Kıbrıslı Türkler ıvır zıvır şeylerle uğraşırken bizden
20 yıl sonra bu ülkeye gelen Türk ve Kürt toplumlar çok önemli çalışmalara imza
atıyorlar. Yıllardır lobicilikten bahsediyoruz. Yıllardır sözde faal olan
dernek ve kurululuşlarımız var. Ama hiçbirimiz Pazartesi akşamki etkinliği
organize eden bir yıllık kuruluş gibi olamadık. İbrahim Doğuş ve arkadaşlarının sergilediği lobicilik
ustalığını gösteremedik. Aynı mentalite ile gidersek görünüşte bu bizim
yaşamımız süresince mümkün olmayacak.
Londra’da faaliyet gösteren Türkiye Araştırmaları Merkezi
(Centre for Turkey Studies – CTS) çok genç bir kuruluş. Geçtiğimiz Pazartesi,
29 Nisan gecesi birinci yılı kutlandı. Londranın ünlü otellerinden Park Lane
Sheraton’un görkemli salonunda. Önceden kararlaştırılan davetli sayısı yoğun
talep üzerine 550yi bulmuştu. Davetliler arasında Başbakan Yardımcısı Nick
Clegg, Işçi Partisi Avrupa’dan sorumlu Gölge Bakanı Emma Reynolds, birçok
milletvekilleri, Lordlar Kamarasından Barones Sara Ludford, Baroness Meral Ece,
birkaç Lord ve birçok siyasetçi, iş insanları ve dernek temsilcileri vardı.
Türkiyeden gelen konukların yanısıra Londra’da yaşayan diğer etnik azınlık
temsilcileri de tam kadro salonda hazırdılar. Merkezin gece için yayınladığı
broşürde Başbakan David Cameron, İşçi Partisi Lideri Ed Miliband ve Başbakan
Yardımcısı ve Liberal Demokrat Parti Lideri Nick Clegg birer sayfalık kutlama
mesajları yayınladılar.
Türkiye ile Birleşik Krallık arasında köprü kurma ve
Türkiye ile ilgili siyasi, ekonomik ve sosyal konularda yuvarlak masa ve panel
tartışmaları düzenleme misyonu ile yola çıkan CTS, bir sene içerisinde çoğu
tarihi Parlemento binasında sayısız toplantılar, halka açık bilgilendirici
konferans ve seminerler düzenlediler. Türkiye’den getirilen Cengiz Candar,
Hasan Cemal, Bejan Matur, Ali Bayramoğlu, Hilal Kaplan, Amberin Zaman gibi
saygın gazetecilerle yapılan konferanslara ev sahipliği yaptılar.
Kısacası bir yıl gibi çok kısa bir zaman içerisinde CTS
yıllardan beri varolan Türk, Kürt ve Kıbrıslı Türk dernek ve kuruluşların
yapamadığı şeyleri başardı. Tabii ki bu başarılar özellikle tanıdığım en dinamik,
genç activist ve CTS kurucusu ve Direktörü İbrahim Doğuş ve ekibinin uzun
yıllar yılmadan çalışarak kaltive ettiği temaslar ve yorulmak bilmeden
yaptıkları çalışmalar sayesinde mümkün oldu.
Pazartesi akşamki
etkinliğin ana amacı çeşitli alanlarda Toplumsal Başarı Ödüllerini dağıtmaktı. Eğitim
alanında ‘Inspiring Education Person of the Year’ ödülü bana laik görüldü.
Büyük bir şok içerisinde, ama seve seve ödülü Ekonomist dergisinin Türkiye
muhabiri sayın Amberin Zaman’dan aldım. Ödül alanlar arasında Dr. Teoman Sırrı,
Tuncel Nalbantoğlu, Nural Ezel, Turgut Esendağlı gibi birçok Kıbrıslı Türkün
olması beni sevindirdi. Yıllarca toplum için emek sarfeden insanların
emeklerinin takdir edilmesi güzel bir duygu.
Sonradan bazı kişilere
malum çevreler tarafından etkinliğe katılmamaları için baskı yapıldığını
öğrenmek doğrusu beni şaşırtmadı, ama üzdü. 21inci yüzyılda hala aynı ilkel,
baskıcı mentalite ile hareket ediliyor. Baskılara karşın bu anlamlı etkinliğe
katılanları kutlarım. Baskılara boyun eğip de katılmayanlara diyecek birşeyim
yok. Ama kendilerine saygı duymamı beklemesinler. Onlar kendi kendilerine saygı
duyup bu utanç verici tavırlarından kurtulabilsinler yeter.
29 Ekim tarihli köşe
yazısında Radikal Gazetesinin saygın köşe yazarlarından Cengiz Candar, Başbakan
Erdoğan’ın Londra ziyareti esnasında Başbakan Yardımcısı Nick Clegg’e CTS’in
açılış gecesine katılmamasını salık verdiğini yazmıştı. Clegg ne o zaman ne de
Pazartesi akşamı Erdoğan’ın tavsiyesini dinlemedi ve etkinliğe katılıp ödül
dağıttı. Belki bizim pısırık toplum
fertleri de kendilerine gelir ve bu tür baskılara karşı bir gün başkaldırma
cesaretini gösterirler. Belki.
Barones Ludford bana
Kıbrıs’lı Rumların hellimi sadece kendilerine maletmelerine karşı yaptığı
çalışmaları anlattı. Siyasi baskılar yüzünden etkinliğe katılmayan
arkadaşlarımız veya onlara bu baskıyı uygulayan beyler acaba bu konuda ne
yapıyorlar?
“Kendini olduğundan az göstermek, alçakgönüllülük değil,
budalalıktır; kendine değerinden az paha biçmek korkaklıktır, pısırıklıktır.
Kendini olduğundan fazla göstermek de, çoğu kez gururdan değil budalalıktandır”.
Michel de Montaigne
No comments:
Post a Comment